Gitmekten bahsediyoruz ya bir süredir.. $u yazdığım bir önceki yazı ile anladım, ne kadar çok gitmek isteyen varmı$..

Kendimi de aralarına kattığım zaman yabancılık çekmiyorum, en azından artık diğer(!) $eylere çektiğim kadar. " Böyle bir$ey olamaz, böyle bir$ey söyleyemez "cümleleri yerine " Bu satırları bir yerden tanıyorum " diyorum her seferinde.

Ben gidiyorum, önümde ayak izleri yok. Ne zaman nasıl olacağını bilmiyorum ama evet olacak, mutlaka. Kusura bakmasın o kimseler, arkamda bende ayak izi bırakmayacağım. Varsın benim istemediğim kimse bilmesin nereye gittiğimi. Bence önemi yok.

Birde.. Gitmeden önce söylemek istediklerinizi, söylemek istediğiniz ki$ilere söylemeye çalı$ın..

Ben yapamadım, pi$man oldum..
Ben yapamıyorum, pi$manım..
Ben yapamayacağım, pi$man olacağım..

İlgili $arkı tahmin ediyorum ki birçok ki$inin bilgisayarında vardır. Sezen Aksu - Gidiyorum.. Buradan $arkıya ula$abilirsiniz.

Gidiyorum bütün aşklar yüreğimde
Gidiyorum kokun hala üzerimde

Sana korkular bıraktım bir de yeni başlangıçlar

Bir kendim bir ben gidiyorum

edit post





Herkes takdir edecektir ki her insanın bir dayanma sınırı vardır. Bazen gerçekten önemli olaylar kar$ısında soğukkanlılığımızı koruyabilirken, bazende hiç üstünde durulmayacak kadar küçük $eyler kar$ısında a$ırı tepkiler verebiliyoruz. Hep birlikte ya$ıyoruz, hep birlikte görüyoruz.

Olan bir olay, ayrılmak zorunda kalınılan sevgili, aile ile olan sorunlar, kötü giden okul, ya$anılan talihsizlikler... Kısaca her$ey.

Kendime $öyle bir bakıyorum da, gerçekten katlanılmaz durumlar gerçekle$ebiliyor bazen. Ama ne olursa olsun bunlar kar$ısında dik durabildiğin kadar varsın derim içimden. Ve, kesinlikle sende bu cümleyi kurmalısın. Sadece kurmak değil, benim yapamadığımı yapıp, uygulamaya da geçirmelisin.

Ben çoğu zaman uzakla$ırım böyle durum ve anlarda. Sadece insanlardan değil, dü$üncelerimden, hislerimden, nefretimden ve sevgimden hatta. Kaçmak diyenler oluyor, bencilsin diyenlerde en az onlar kadar var. Hele ki korkak diyenlerin sayısını ne siz sorun ne ben söyleyeyim.. Enden durumlar dı$ında anlatmam neden böyle yaptığımı, istemi$imdir yapmı$ımdır. Kar$ımda ki insan çoğu zaman bunun farklı bir $ekilde olsaydı kendine de zarar verebileceğini asla ama asla dü$ünemez. Bende anlatmam.. Anlayamaz ki hiç anlatamam.

Hiçbir$ey dü$ünmemek için ya bir $eye odaklanırım, ya dikkatimi dağıtırım. Sende böyle yapmalısın ve bunun için bir yol bulmalısın.. Keyif aldığın $eylere yakla$ıp, diğer her$eyden uzak durmalısın hatta. Bir süre belkide. Eminim çok iyi gelecektir.

Ne demi$ler, " Bir koyundan iki post çıkmaz... " Sen sınırını belki biliyorsundur, ama kar$ındakiler ya da kar$ına çıkabilecekler emin ol ki bundan bir haber olacaklardır.

Her$eyden önce senin için senden daha değerli bir$ey yok, unutma ki etrafındaki insanları mutlu etmek istiyorsan ya mutlu olacaksın ya öyle görüneceksin.. Buyursunlar buna da bencillik desinler diyenler.

Dağınık oldu biraz biliyorum ama böyle geldi içimden. Kendi içimde de çok dağınığım ondan olsa gerek.

1, 2, 3, 4..

Geldi, bitti, geçti ve gitti.

Ve ufak bir sır..

Bende kaçıp gitmek üzereyim bir$eylerden. Bu sefer farklı olanından.


On a mountain up north
I will build a small house
Made of wood, stone and straw
I'll let nobody in
Neither family nor friends
Nor the postman can come
This escape can't keep going on
'Cause I can't take it no more
I'm not so strong
I will sit there and stare
When the ocean runs wild
Until I'll forget your name
Then I'll burn up the straw
Take it down stone by stone
And make a raft of the wood

edit post




İnsanoğlunun varolu$undan beri ihtiyacıdır konu$mak. Muhabbet etmek, dertle$mek, payla$mak daha ziyade.. Bunun için farklı yollar seçilmi$, hepsi birbirinden ayrı keyifli ve ayrı gerçeklikte..

Fakat..

Bunların içerisinde bir tanesi var ki, hem beni hemde birçok insanı daha sıkı bir araya getiriyor. Az çok beni tanıyanlar neyden bahsettiğimi anlayacaktır. O güzel sohbetlerin kaynağı olan rakı sofralarından bahsediyorum pek tabii. Çoğu zaman daha samimi, daha içten ve daha keyifli olanlardan.

Benim için gerçek sofralar tren yolculuklarında kurulanlar, gerçek muhabbetler ise orada edilenler... Özeller benim için, ve benim gibi gerçekleri sevenler için..

Ben yalnız kalmayı seviyorum. Ama aynı $ekilde, tanımadığım insanlar ile güzel sohbetler yapmayı da. Ve inandığım bir$ey var ki, gerçekten, hakkı ile rakı içen bir insanın mutlaka payla$acakları, öğretecekleri vardır bana. Gece Eski$ehir'de canım sıkılıyor. O hareketli ortamlara çıkmaktansa biraz daha dinginlik dileyip evde oturuyorum.. Rakı ve muhabbetin o e$siz birle$iminde ki " çın sesi " (!) çağırıyor ne yapabilirim diye dü$ünürken.

Ankara tren garından 23:30'da kalkan Fatih Ekspresi.. Saat 02:45 civarında Eski$ehir garında oluyor. ( Daha önce biraz daha farklı idi bu trenin saatleri, maalesef hatırlayamıyorum. ) Ve burayı bir durak bilerek yeni hikayelere açılıyor o tren.. Ve içindeki yolcular. Ve ben o hikayenin içerisinde olmak istiyorum. Hiçbir$ey dü$ünmeden atlıyor gidiyorum. Trene bir huzurla biniyorum, her geçen dakika biraz daha huzur doluyor içimde. Ve biliyorum o her yudumla çok daha fazlası olacak. Hiç yerime oturmadan ilerliyorum restauranta doğru.. İçerisi kalabalık, dediğim gibi sevmem ben kalabalık yerleri. Ama masalardaki Rakı kadehlerini görünce anlıyorum ki bu tam istediğim türden bir kalabalık.

Bir masa kestiriyorum gözüme, ya$lı bir amca oturuyor. Yava$ça ve hakkıyla yudumluyor kadehinde bulunan beyaz rüyayı. " Afiyet olsun, müsait mi acaba ? Oturabilir miyim? " diyorum. Kafasıyla i$aret edip, eliyle gösteriyor. Oturuyorum. Belli bir süre etrafımı gözlemledikten sonra sipari$imi veriyorum. Kar$ımdaki amca gülümsüyor, " Otururken tahmin etmi$tim rakı içeceğini, ne iyi yaptın da oturdun. " diyor. Deği$ik bir mutluluk ile gelen ve geçen saatler boyunca ya$anacakların heyecanı sarıyor beni. Rakı'mı koyuyorum.. O anda, sanki anla$mı$ız gibi göz göze geliyoruz. Kadehlerimizi kaldırıyoruz, $ereflerimize.. Anlıyorum ki o "çın " sesinin çağrısına cevap vermekle ne kadar da iyi yapmı$ım.

İ$te benim için Gerçek Sofra budur. Hiç tanımadığınız insanlar ile bile, sanki çok uzun zamandır tanıyormu$çasına anla$abileceğiniz bir ortaklık. Tanıdıklarınız ile payla$tıklarınız, mutlaka paha biçilemez türden.

Zaman ilerliyor. Restaurant'a ilk gözüme çarpan duvarda asılı duran afi$ti. " Atatürk'ün sevdiği $arkılar " diyordu çalan $arkılar için. İçim daha bir ürperdi. Bir yudum rakı, güzel bir sofra, mükemmel bir sohbetin yanına yakı$abilecek daha güzel bir$ey olamazdı herhalde. Fakat, birden susuyor $arkılar. O saatten sonra çalınamayacağını söylüyorlar. Hemen yanımda götürdüğüm bilgisayarımı açıyorum. Ya$lı, Engin Amca'dan izin istiyorum. " Tabii " diyor yine kafasını sallayarak. " Gamzedeyim Deva Bulmam " çalıyor.. Kudsi Ergüner. Yine o gülümsemesini takınıyor Engin Amca. Ba$lıyoruz, sohbete.. Bana Kudsi Ergüner'in babasından, dedesinden bahsediyor. Yine öğreniyorum bir$eyler.

İ$te benim için Gerçek Muhabbet budur. Kar$ılıklı birbirinize bir$eyler katabildiğiniz, bir$eyler öğrenebildiğiniz, bir$eyler payla$abildiğiniz kadar..

Derken restauranta 6 tane, siyah takım elbiseli adam giriyor. İnsanlar pek odaklanmıyor ama dikkatlerini üzerlerine çektiklerini bir an dahi olsa da fark ediyor onlarda. Hele ki ellerinde ki garip $ekilli siyah çantalar daha bir deği$ik yapıyor ortamı.

Zaman geçiyor, Bilecik taraflarında sonradan emekli bir öğretmen olduğunu öğrendiğimiz ya$lı bir teyze kalkıyor ayağa, adamların yanına gidiyor elindeki rakı kadehiyle. Söylenmeye ba$lıyor. " Sizin i$iniz ne ! Bu kadar insana yazık değilmi ?! " diyor ama kimse ne olduğunu çözemiyor. Yaptığımız tek $ey meraklı gözler ile izlemek. Ardından.. Teyze ile aralarında geçen kısa bir konu$manın.. Grup kendi aralarında konu$uyor. Çantalarına uzanıyorlar. O anda restaurantta bulunan herkesin gözünde olu$an bir parıltı.. Enstrumanlar çıkıyor, ba$lıyorlar çalmaya.. Bütün masalar birle$iyor, herkes birbirine doğru bakıyor. Herkes aynı $arkıyı, bir ağızdan, aynı his, aynı duygu, aynı keyif ile söylüyor..

İ$te burası da Gerçek Sofra ve Gerçek Muhabbet'in birle$tiği yerdir. Benim için... Birbirini tanımayan insanlar, birbirlerini yıllardır tanıyormu$çasına bir$eyler payla$ıyor. Peki hepsini ortak noktası ne ? Rakı içiyorlar ve hayattan keyif almayı çok iyi (!) biliyorlar.

Zaman ilerliyor.. Gün çoktan aydınlanmı$. Önce İstanbul'un o mükemmeliyeti görünüyor buğulu camlarından trenin. Ardından Haydarpa$a'da ki rayların karı$ıklığı.. Oturulduğu gibi kalkılıyor masalardan. Herkes birbirine iyi dileklerde bulunuyor ve birçok ki$inin bulu$ma noktası olan yer, Haydarpa$a'da bitiyor bu hikaye de..

Ardından Kadıköy'de ( ki benim tercihim Moda ) bir kahvaltı yapılıyor. Huzur, mutluluk, yalnızlık, farkındalık(!) ve endi$e.. Her$ey var bu öğünde. Saat 10:00 civarın Haydarpa$a garından Eski$ehir yönüne gidecek olan Ba$kent Ekspresi'ne biniyorum, dönüyorum hayatı bıraktığım yere.. Eski$ehir'e..

Nedendir bilmiyorum ama pek çok zaman daha samimi geliyor yukarıda dediğim gibi. Ve bu kesinlikle içinde Alkol olduğu için değil, ve o tatlı, içten sohbetle beraber Rakı oluduğu için.

Her$eyden önce sohbetinde, sofranında, insanlarında(!) gerçek olduğu için..

edit post



Bu seferki biraz e$$ekliği geçti sanırım..

Çok uzak kaldım buralardan. Eksikliğini hissettim çoğu zaman ama olması gerekiyordu, uzak durmam, kendimi çekmem gerekiyordu bir bakıma. Her zamanki gibi yine " ke$ke " dedim i$te.. Ke$ke bu kadar uzun uzak kalmasaydım dedim. Sonra kafama indi ta$lar birer birer, birileri tarafından.

Sanırım döndüm artık. Hem kendime, hem dünyaya. Bununla beraber gelen bir soru, " Ne oldu da dünyaya döndüm ben ? Ne oldu da farkettim her$eyi(!). " Yapboz tamamlandı.. Birde ben tamamlanabilsem. Çok fazla hata yapıyorum bu aralar. İnsanlar yapbozlara ba$larken dı$arıdan içeriye doğru gider ya, ben içeriden dı$arı gitmeyi seçtim. Zorla$tırdım, sanırım..
Hepsinin, her$eyin farkındayım. Kırdığım insanlar mı? Yokmu$ gibi davrandıklarım mı? Yoksa, hiç olmayıpta olduğuna inandığım $eyler mi?

Bunu bilmiyorum. Bildiğim tek$ey dün ile bugün arasında bile Bug çok farklı. Geçmi$teki ile mutlaka. Bu ak$am hep diyorum,

Bazen.. Ne yaparsan yap olmuyor bazen.

Olmalı, olmalı.. Olmasını sağlamalıyım diyorum kendime. Sonra ne oluyor ? Olmaması için elimden geleni yapıyorum.

Eskiden olsa bu kadar karamsar olur muydum bilmiyorum ama artık kendimde ne güç, ne kuvvet ne de cesaret görüyorum. Herhangi bir$ey için. Yaparken, dokunurken hatta ve hatta bakarken korkuyorum. İnsanlara " Nasılsın? " diye sorarken 10 defa dü$ünüyorum.. Ne olacak halbuki. Yok i$te, değil öyle. Oluyor, o bakı$ları görmek istemiyorum bir daha!

Öğrenmem gereken çok $ey var, öğrenmeliyim, öğrenmeliyim.. Kesinlikle !

Tekrar Merhaba Dünya !




edit post