İnsanoğlunun varolu$undan beri ihtiyacıdır konu$mak. Muhabbet etmek, dertle$mek, payla$mak daha ziyade.. Bunun için farklı yollar seçilmi$, hepsi birbirinden ayrı keyifli ve ayrı gerçeklikte..

Fakat..

Bunların içerisinde bir tanesi var ki, hem beni hemde birçok insanı daha sıkı bir araya getiriyor. Az çok beni tanıyanlar neyden bahsettiğimi anlayacaktır. O güzel sohbetlerin kaynağı olan rakı sofralarından bahsediyorum pek tabii. Çoğu zaman daha samimi, daha içten ve daha keyifli olanlardan.

Benim için gerçek sofralar tren yolculuklarında kurulanlar, gerçek muhabbetler ise orada edilenler... Özeller benim için, ve benim gibi gerçekleri sevenler için..

Ben yalnız kalmayı seviyorum. Ama aynı $ekilde, tanımadığım insanlar ile güzel sohbetler yapmayı da. Ve inandığım bir$ey var ki, gerçekten, hakkı ile rakı içen bir insanın mutlaka payla$acakları, öğretecekleri vardır bana. Gece Eski$ehir'de canım sıkılıyor. O hareketli ortamlara çıkmaktansa biraz daha dinginlik dileyip evde oturuyorum.. Rakı ve muhabbetin o e$siz birle$iminde ki " çın sesi " (!) çağırıyor ne yapabilirim diye dü$ünürken.

Ankara tren garından 23:30'da kalkan Fatih Ekspresi.. Saat 02:45 civarında Eski$ehir garında oluyor. ( Daha önce biraz daha farklı idi bu trenin saatleri, maalesef hatırlayamıyorum. ) Ve burayı bir durak bilerek yeni hikayelere açılıyor o tren.. Ve içindeki yolcular. Ve ben o hikayenin içerisinde olmak istiyorum. Hiçbir$ey dü$ünmeden atlıyor gidiyorum. Trene bir huzurla biniyorum, her geçen dakika biraz daha huzur doluyor içimde. Ve biliyorum o her yudumla çok daha fazlası olacak. Hiç yerime oturmadan ilerliyorum restauranta doğru.. İçerisi kalabalık, dediğim gibi sevmem ben kalabalık yerleri. Ama masalardaki Rakı kadehlerini görünce anlıyorum ki bu tam istediğim türden bir kalabalık.

Bir masa kestiriyorum gözüme, ya$lı bir amca oturuyor. Yava$ça ve hakkıyla yudumluyor kadehinde bulunan beyaz rüyayı. " Afiyet olsun, müsait mi acaba ? Oturabilir miyim? " diyorum. Kafasıyla i$aret edip, eliyle gösteriyor. Oturuyorum. Belli bir süre etrafımı gözlemledikten sonra sipari$imi veriyorum. Kar$ımdaki amca gülümsüyor, " Otururken tahmin etmi$tim rakı içeceğini, ne iyi yaptın da oturdun. " diyor. Deği$ik bir mutluluk ile gelen ve geçen saatler boyunca ya$anacakların heyecanı sarıyor beni. Rakı'mı koyuyorum.. O anda, sanki anla$mı$ız gibi göz göze geliyoruz. Kadehlerimizi kaldırıyoruz, $ereflerimize.. Anlıyorum ki o "çın " sesinin çağrısına cevap vermekle ne kadar da iyi yapmı$ım.

İ$te benim için Gerçek Sofra budur. Hiç tanımadığınız insanlar ile bile, sanki çok uzun zamandır tanıyormu$çasına anla$abileceğiniz bir ortaklık. Tanıdıklarınız ile payla$tıklarınız, mutlaka paha biçilemez türden.

Zaman ilerliyor. Restaurant'a ilk gözüme çarpan duvarda asılı duran afi$ti. " Atatürk'ün sevdiği $arkılar " diyordu çalan $arkılar için. İçim daha bir ürperdi. Bir yudum rakı, güzel bir sofra, mükemmel bir sohbetin yanına yakı$abilecek daha güzel bir$ey olamazdı herhalde. Fakat, birden susuyor $arkılar. O saatten sonra çalınamayacağını söylüyorlar. Hemen yanımda götürdüğüm bilgisayarımı açıyorum. Ya$lı, Engin Amca'dan izin istiyorum. " Tabii " diyor yine kafasını sallayarak. " Gamzedeyim Deva Bulmam " çalıyor.. Kudsi Ergüner. Yine o gülümsemesini takınıyor Engin Amca. Ba$lıyoruz, sohbete.. Bana Kudsi Ergüner'in babasından, dedesinden bahsediyor. Yine öğreniyorum bir$eyler.

İ$te benim için Gerçek Muhabbet budur. Kar$ılıklı birbirinize bir$eyler katabildiğiniz, bir$eyler öğrenebildiğiniz, bir$eyler payla$abildiğiniz kadar..

Derken restauranta 6 tane, siyah takım elbiseli adam giriyor. İnsanlar pek odaklanmıyor ama dikkatlerini üzerlerine çektiklerini bir an dahi olsa da fark ediyor onlarda. Hele ki ellerinde ki garip $ekilli siyah çantalar daha bir deği$ik yapıyor ortamı.

Zaman geçiyor, Bilecik taraflarında sonradan emekli bir öğretmen olduğunu öğrendiğimiz ya$lı bir teyze kalkıyor ayağa, adamların yanına gidiyor elindeki rakı kadehiyle. Söylenmeye ba$lıyor. " Sizin i$iniz ne ! Bu kadar insana yazık değilmi ?! " diyor ama kimse ne olduğunu çözemiyor. Yaptığımız tek $ey meraklı gözler ile izlemek. Ardından.. Teyze ile aralarında geçen kısa bir konu$manın.. Grup kendi aralarında konu$uyor. Çantalarına uzanıyorlar. O anda restaurantta bulunan herkesin gözünde olu$an bir parıltı.. Enstrumanlar çıkıyor, ba$lıyorlar çalmaya.. Bütün masalar birle$iyor, herkes birbirine doğru bakıyor. Herkes aynı $arkıyı, bir ağızdan, aynı his, aynı duygu, aynı keyif ile söylüyor..

İ$te burası da Gerçek Sofra ve Gerçek Muhabbet'in birle$tiği yerdir. Benim için... Birbirini tanımayan insanlar, birbirlerini yıllardır tanıyormu$çasına bir$eyler payla$ıyor. Peki hepsini ortak noktası ne ? Rakı içiyorlar ve hayattan keyif almayı çok iyi (!) biliyorlar.

Zaman ilerliyor.. Gün çoktan aydınlanmı$. Önce İstanbul'un o mükemmeliyeti görünüyor buğulu camlarından trenin. Ardından Haydarpa$a'da ki rayların karı$ıklığı.. Oturulduğu gibi kalkılıyor masalardan. Herkes birbirine iyi dileklerde bulunuyor ve birçok ki$inin bulu$ma noktası olan yer, Haydarpa$a'da bitiyor bu hikaye de..

Ardından Kadıköy'de ( ki benim tercihim Moda ) bir kahvaltı yapılıyor. Huzur, mutluluk, yalnızlık, farkındalık(!) ve endi$e.. Her$ey var bu öğünde. Saat 10:00 civarın Haydarpa$a garından Eski$ehir yönüne gidecek olan Ba$kent Ekspresi'ne biniyorum, dönüyorum hayatı bıraktığım yere.. Eski$ehir'e..

Nedendir bilmiyorum ama pek çok zaman daha samimi geliyor yukarıda dediğim gibi. Ve bu kesinlikle içinde Alkol olduğu için değil, ve o tatlı, içten sohbetle beraber Rakı oluduğu için.

Her$eyden önce sohbetinde, sofranında, insanlarında(!) gerçek olduğu için..

edit post

3 Reply to "Gerçek Sofralar, Gerçek Muhabbet"

  • wmina | queen elisabeth on 7 Şubat 2010 14:28

    Ne güzel yazmışsın Buğracım ya :)

    DErtleşmek güzel.. dertleşecek insan bulmak paha biçilemez..

    Peki o insanları bulacak tren.. malesef bizim burda imkansız.. Senin için seviniyorum. Bu keyifli muhabbetlerin tadına varabildiğin için de :)

     

    Bugra on 8 Şubat 2010 00:23

    Ahhh Wmina ! :)))

    Kesinlikle dediğin gibi. Ama sadece tren değil, o sadece bir araç. Ev olur, arkada$ ortamı olur, meyhane olur o olur bu olur. Bence istemek daha önemli :)

     

    mehmet akif on 10 Şubat 2010 09:44

    ahh mehmet akif :)

    içemiyorum şu zıkkımı. oof of

     
  • Yorum Gönder