Hani konuya nasıl girilir, nelerden bahsedilerek konuya bağlanır bilemezsiniz ya.. Aynen o pozisyondayım $u anda..

Eski$ehir’de, çok sevdiğim daha doğrusu sevmeye zorlandığım(!).. S… edin lütfen, sevmeye kendimi zorladığım bir mekanda oturuyorum. Yanımda biram, fonda Lady Gaga ( ki hiç tanımam etmem, dinlemem J ) çalıyor.. Az önce bir arkada$ım ile konu$tum.. Hayatındaki aksiliklerden, olmasını isteyipte olmayan, olmasını istemediğininse nasıl olu$up, kendisine altın tepside sunulduğunu anlattı bana ..

Deği$ik bir durumdu, deği$ik bir ruh hali.. Her iki taraf içinde, kesinlikle !

Anlattıklarına, anladığım, yapabildiğim ölçüde yorum yapmaya çalı$tım. Sözlerin sonu geldi, bugüne kadar böyleydi ama bundan sonra bir $ekilde haber almak,ypabildiğim ölçüde, eski seni yerine getirebilmek adına bir$eyler yapmak istediğimi söyledim ki, bunları söylerken çok içten olduğumu dü$ünüyorum. Dü$ünüyorum da, ne hissettim ?

Hakkaten çok boktan hissettim. Ke$ke söylemeseydim dedim aldığım cevaplar kar$ısında….

-         Buralara gelmiyor musun ?
-         Oralara gelmek istemiyorum!

Devam etti…

-         O zaman ben geleyim mi ?
-         Hayır, sende gelme… ( Hadi gel içelim derdi eskiden.. J )

Mütemadiyen..

-         Peki, ne yapabilirim.. Gerçekten eğer yapabileceğim bir$ey varsa yapmak istiyorum..
-         Hiçbir$ey yapma !

….

Ne heves kaldı ne ba$ka bir$ey ilk ba$larda.. Sonra … Dedim kendi kendime, bir $ekilde bencillik ediyorsun Buğra.. Kar$ı tarafın o andaki ruh halini anlayamıyorsun.. Ama sonra dedim ki, Hayır..

Benim istediğim bu değil. Ben eskiden sahip olduğumu dü$ündüğüm arkada$ımı tekrar görmek istedim. Ben eskiden sahip olduğumu dü$ündüğüm arkada$ım ile yine aynı sohbetleri yapmak istedim. Ben eskiden sahip olduğumu dü$ündüğüm arkada$ım ile aynı $eyleri payla$mak, aynı geyikleri yapabilmek istedim. Eskiden sahip olduğumu dü$ündüğüm arkada$ım o zamanlar mutluydu ama $imdi sesi inanılmaz mutsuz geliyor, aynı mutlu sesi ona kazandırabilmek adına çok ufakta olsa bir$eyler yapabilmek istedim.

Ama bunu, bugün için değil.. Yarın için hiç değil…

Sadece bundan sonrası için istedim. İstemi$tim.. İstiyorum..




edit post



Dün.. Gün biraz erken(!) ba$ladı.. Sabah dayı ile bulu$up kuzenimizin yanına gidecektik. Gittikte, o heyecanlı bekleyi$i sırasında yanında olmak istedik. Tahmin ettiniz mi bilmiyorum ama e$i doğum yapacaktı..

Sabah 8 sularında o zorlu bekleyi$ ba$ladı.. Heyecanı, vücudunun her yerinden anla$ılıyordu.. Bu Yeni Hayat duygusunu hiç bu kadar yakından ya$amamı$tım, ya$amalıydım zira 1 ay gibi kısa bir süre sonra da ben dayı olacağım.. :)

Bekleme, bekleme ve bekleme.. Gün içerisinde, içilen sigaranın, çayın, kahvenin ne haddi var, ne hesabı.. Zaman geçiyor, geçen her saniye ve her dakika da heyecan sarıyordu ortamı.. Ak$am saat 19:00 civarında bir telefon geldi hastanenin içerisinden.. Doğuma almı$lar.. O anda kuzenimin surat ifadesi üzerine bir tez yazılırdı diye dü$ünüyorum..

Dü$ünsenize, baba olacağı için çok heyecanlı.. Ortada çocuğu ve e$i var.. Hangisi için heyecanlansın, hangisi için üzülsün ya da hangisinden haber beklesin.. Tabii ki e$i için çok çok daha fazla endi$eleniyordu. ( Ki bu bizim tahminimiz, zira o anda çocuğunu görmemi$, tam babalık duygusunu ya$amamı$.. )

Saat 19:30.. Kapıdan güvenlik görevlisi çıkar " ........ ........ 'in eşi kim ? " O anı hiç unutamıyorum, hep televizyonlarda görürdüm ama ilk defa ya$adım.. Bir grup, hastane bahçesinde bekliyor.. Gelen bir anons ile kapıya koşmaya başlıyor.. Hele ki kuzenim.. O mesafeyi ne kadar da katettiğini görmedim bile..

Yukarıdan bir telefon daha.." İkisi de çok sağlıklı.. "

O güne kadar içine atıp, dı$arıya bir$ey yansıtmamaya çalı$anlar, gün içerisinde olabildiğince heyecanlı bekleyenler.. Eni$te'nin ( Kuzenin babası ) " OH! " diye bağırıp, ellerini havaya açarak ağlamaya ba$laması.. Doğum sonrasında Kuzen ve Eni$te'nin birbirlerine sarılarak ağlamaları.. Mutluluk, duygusallık.. Bir araya geldiğinde çok deği$ik $eyler olabiliyor..

Çok fazla değil, 1 ay sonra ablam için bekliyor olacağım aynı $ekilde.. Deği$ik bir duygu topluluğu olacağı kesin !


Mutlu ve sağlıklı ya$amlar Duru bebek.. :)

edit post

edit post
Bilenler bilir, öyle çok lüks yerleri pek sevmem..

Sala$ olsun, sıcak ve keyifli olsun yeter bana :) Her$eyler önemlisi de rahat olabilmektir :)

Ahh, $u a$ağıdaki restaurantta bir rakı içebileydim, ne ho$ olurdu değil mi :)

























edit post

19 Ekim 2010.. Hayatım boyunca ya$adığım en ama en keyifli ak$amlardan biri.. Öyle özel bir$ey var sanmayın sakın, gayet rutin geçen bir günün ardından gelen a$ırı duygusallık hissi belkide, kimbilir.. 


Odamdan bir kolonu kapının önüne çıkartıp, sesin bedenimi biraz daha ele geçirmesine izin veriyorum. Ses yükseliyor, yükseliyor ama giderek uzakla$ıyorum o çok sevdiğim sesten.. Mutfağa doğru yürüyorum. Gözlerimi kapatmı$, sağ elim ile ritm tutarken buluyorum kendimi bir anda, hatta mütemadiyen.. 


Camı açıyorum, sigara dumanından boğulan mutfağın biraz rahatlamasını amaçlayarak.. Yok ! İ$ler hiç tahmin ettiğim gibi gitmiyor, ben mutfağa doğru açıyorum pencereyi, pencere sanki içimde açılmı$çasına rahata eriyor ve ürperiyor vücudum.. Ve evet... Her$ey bundan sonra ba$lıyor.. 


Soğuk oldu, bir$eyler giymeliyim üstüme.. 


Kendimi korumak için sırtımı pencereye dönüyorum, o anda çalan $arkı çarpıyor suratıma.. 


" Allı turnam, bizim eve varırsan... " 


Hemen yan tarafa atıyorum kendimi, silkinerek etrafa bakıyor, buzdolabının kapağını açıyorum. 


Lanet Olsun ! 


Önce rüzgar, sonra müzik ve $imdi de soğuk !


Telkin etmeliyim, alı$malıyım ummadığım anda kar$ıla$mak zorunda olduklarıma...


Bir parça eti alıyorum dolaptan, yava$ça yatırıyorum tavaya.. Ne komik, sanki çığlık atıyor mutluluktan. Evet.. Bunu dü$ündüğüm için gülüyorum kendime,  ve yine.. Anlıyorum ki zamanı gelmi$.. 


Soğukla kar$ıla$mak pahasına tekrar açıyorum dolabın kapağını, eğilip $i$eyi alıyorum.. Sonra salonun yollarını a$ındırıyorum, vitrinin camını yava$ça yana kaydırıp dedemden kalan kristal Rakı bardaklarını alıyorum.. $ımartmalıyım kendimi.. Ufak bir duraksama, dü$ünüyorum.. Dedemi...


Tekrar müziğe takılıyor kulağım ; 


" Benzemez kimse sana, tavrına hayran olayım.. " 


Et Yanıyor ! Hızlıca mutfağa gidip, bulunduğu zor durumdan kurtarıyorum.. Bardakları yan yana koyup, $i$enin kapağını açıyorum. Biliyorum $i$enin içinden çıkmak istemeyecek.. Yine de deniyorum $ansımı.. Yok... $i$enin kıçına vurulan birkaç darbenin ardından, nihayet Rakı bulu$uyor hatıraların dolu olduğu bardak ile.. Elim yandaki bardağa gidiyor.. Salak diyorum kendi kendime.. Yalnızsın bu ak$am, su koyacaksın ona ! 


Rakımı mutfaktaki, eski ah$ap masaya alıyorum, ak$am aldığım mezeleri de pek tabii.. Ah be amca ! biraz da muhabbetinden koysaymı$sın ya diyerek gülüyorum kendi kendime.. Unuttum ! Meze falan bahane, asıl meze Kırmızı Pancar Tur$usu...


Et pi$ti, mezeler hazır, rakımı koydum ve sofraya oturdum..


Ne yapacak bir$ey var ne de yapmak istediğim.. En iyisi müzik dinleyeyim.. 


" Sağ olsam gelmez idin, öldüm de yasa mı geldin ? " 


Ben dü$ünüyorum.. Geçmi$i, $imdiyi, geleceği.. Bir çıkmaza giriyorum biliyorum ama hiç karamsar değilim. Zira girdiğim bu çıkmaz belli bir süre beni içerisinde barındıracak kadar büyük. Kim bilir ki, belki yakında duvar yıkılır.. Biz de olurda, duvarın altında kalmazsak devam ederiz yolumuza.. Biz ? Ben, keyfim ve kahyası..


Çok yazasım geldi, $imdi biraz yazı yazayım diyor ve sarılıyorum kaleme.. 


Mutluluklar :)

edit post


Bu hafta biraz değişik bir$eyimiz var.. Elektronik müzik ile klasik müziğin güzel bir sentezi.. 4 adet güzel abla ( Elspeth Hanson, Eos Chater, Tania Davis, Gay Yee ) kemanları, daha doğrusu yaylı çalgıları ile ortalığı inletiyorlar.. Bence çok ho$ bir$ey çıkmı$ ortaya, albümlerini edinmenizi $iddetle tavsiye ederim.. :)

Buradan dinleyebilirsiniz..

Bir diğer parça da olabileceğinin en radikali.. Geçtiğimiz hafta Kedi'nin blogunda görüp $arkıya bayılmı$tım...

Ezan ve Ave Maria sentezi :)

Onu da buradan dinleyebilirsiniz..

edit post
Risk.. 

Uzun zamandır ki$isel geli$im kitaplarına göz gezdiriyorum.. Hani öyle üstün körü. Fakat takıldığım bir konu var, Risk.. Hakkaten çok farklı bir olay, zira insanı en tepeye de çıkartabilir, en dibe de vurdurabilir.. Biraz daha derine inmek istedim..

Risk kelimesi çince de iki manaya geliyormu$. Bir tanesi tehlike manası ta$ırken, diğeri olasılık anlamında.. Geçmişten gelen çok değişik yorumlar ile karşılaştım Risk ile ilgili.. Freud'un yaptığı bir yorum var, dağcılık gibi yüksek risk ta$ıyan işlerle ilgilenen insanlara yönelik $öyle demi$, " Kendilerini ölüm isteği ile gösteren depresyon mağdurları "... Hatta geçmi$te bu söylem daha ileri giderek " a$ırı adrenalin bağımlıları " olarak bir sınıfa yerle$tirmi$ ve etkilerini bugüne kadar sürdürmü$. Ancak Freud'un bu söylemine kar$ılık Dale Carnagie'nin söylemi de $öyle, " En ileriye giden ki$i genelde yapmak isteyen ve cesaretli olandır. Risk almayan ilerleyemez.. "

Okuduğum bir makale ise $öyle diyor ;

" İnsan doğası gereği Risk alarak hayatta kalır ve geli$ir. Sanayile$me sonrasındaki hayatınız size renksiz, monoton ve önceden tahmin edilebilir geliyorsa, kendinize ait " konfor bölgenizde " korunaklı bir $ekilde ya$ıyorsunuz demektir. Bu, serbest para$ütçülük yapmalısınız manasına gelmiyor pek tabii ancak, yaratıcı bir $ekilde risk almanız gerekiyor. "

Sonra sanatçılar hakkında yazılan bir yazı...

" Artistik süreçte en büyük sanatçıların yarattıkları $eyin " bitmemi$liği" ni, belirsizliği ve karı$ıklığı ho$  görme becerisine sahip oldukları söylenmektedir. Daha küçük sanatçılar i$lerini tamamlamaya, eksik kalan yerleri tamamlamaya ve endi$elerinden kurtulmaya çalı$ırlarken büyük sanatçılar ise, gerçekten özgün bir $eyin ortaya çıkmasına yetecek kadar uzun bir süre bu belirsizliğin tadını çıkartırlar. " 


Hayatınızda aldığınız Risk'leri bir dü$ünsenize.. Çocuk yapmak, kariyeriniz için bir adım atmak ya da ili$kinizi bitirmek.. Tamamı tercih ve aynı zamanda Risk !  Sonuç olarak bu a$amada 10 adet madde çıkıyor kar$ımıza, yaratıcı risk almak adına...


  1. Hata yapmaya ve toplumun tepkisiyle kınanmalara hazırlıklı olmalısınız.
  2. " Farklı " olmayı ho$ görmelisiniz.
  3. Hatalarınız ve sizi gerçekten üzen $eyler ile yüzle$melisiniz.. 
  4. İlk çözüme tutunmak yerine, en iyi sonuçları elde etmek adına belirsizliğin yarattığı endi$e ile ba$a çıkmayı öğrenmelisiniz. 
  5. Kendinizi, tembelliğiniz, narsisliğiniz ya da rahatlık ihtiyacınıza uydurmak yerine doğru bir gerçeklik anlayı$ı geli$tirmelisiniz.
  6. " İçsel Büyüme " ile vakit kaybetmek yerine, kabuklarınızdan sıyrılmalısınız. Kendinizi eğlenceye verin, her gün yeni insanlar ile tanı$malı ve eski arkada$larınız ile bağlarınızı koparmamaya çalı$malısınız.
  7. Hayatta hiçbir $eyin garanti olduğunu dü$ünmemelisiniz.
  8. İnandıklarınızı sonuna kadar savunmak yerine, hatalarınızı görmeyi ve bunları kabul etmeyi denemelisiniz.
  9. Kafanız karı$ık olduğunda bunu değerlendirmelisiniz. Hayatta ki çeli$kilerin tadını çıkarmaya çalı$ın, düzenli ya$am sadece dergilerde yazanlar kadardır !
  10. Hiç kimsenin görü$ ve inandıklarına sıkı sıkıya bağlanmayın. Kendiniz olun, özgür dü$ünmenin yanında, sorumluluklarınızı kabullenmeye çalı$ın.

edit post

* Kutlamaya katılan Gollum, kameralara bu $ekilde poz verdi..


Referandum sonrası erdoğan toplamı$ avanesini evet'i kutluyorlar.
Danı$manı ba$lamı$ övmeye siz Obama'dan bile büyüksünüz. %58 halk size tapıyor. Kabarmı$ tabi erdoğan.
- Kılııçdaroğlu ile Baykal'dan da büyüğüm dimi diye sormu$ erdoğan danı$manına.
- Onlardan da büyüksünüz, iki kazı güdemezler, oy vermeyi bile beceremediler.
- İnönü'den bile büyük siyasetçimiyim ?
- Tabii ki sayın erdoğan, ondan da büyüksün, onun partisini hallaç pamuğu gibi attın.
- Kenan İmirzalıoğlu'ndan da yakı$ıklımıyım ?
- Ondan da büyüksünüz. Sizin karizmanız yeter.
- Atatürk'ten de büyükmüyüm devlet adamı olarak ?
- Ondan da büyüksünüz , yaptığı devrimleri tek tek yıkıyorsunuz, adamın kemikleri sızlıyor.
- Hz. Ömer'den de adaletlimiyim ki, doğru söyle ama.
- Ne demek. Ondan da büyüksünüz, o adalet dağıtırdı siz adaleti hukuku bile kendinize bağladınız.
- Ya peki. Ya Hazreti Muhammed'den ?
- Ondan da büyüksünüz sayın erdoğan, o allahtan korkardı. Siz allahtan da korkmuyorsunuz !

edit post

No Comment ! 

edit post



Uzun zamandır, taa çocukluğumdan beri, merak ettiğim bir konuydu bu. İnsanlara söylediğimde suratıma tokat gibi çarpan o bakı$ları hiç unutmam :) Konumuz, Beden Dı$ı Deneyim yani kısaca Astral Seyahat.. 1972' de Robert Monroe bir kitap yayınladı ve Beden Dı$ı Deneyim ile ilgili bamba$ka bir kapıyı araladı.. Kitabın özeti, nasıl istemi dı$ında Beden Dı$ı Deneyim yaptığını anlatmı$tı..

" Bir anda dünyada ki hayatın maddesel ve spiritüel gerçekliklerden ayrı çok uzak yerlere, zaman ve ölümün bağlamadığı bir dünyaya seyahat ederken buldum kendimi.. " Robert Monroe

Bu konuda Monroe tarafından yayınlanmı$ bir adım adım BDD klavuzunu payla$mak istedim, ilginç.. :)

1. Adım :

İlk adım hiç $üphesiz üzerine çok fazla $ey yazılmı$ olan rahatlama ve gev$emeden olu$uyor.. Kendinizi derin bir rahatlama durumuna getirmek için hangi yöntemi kullanırsanız kullanın acele etmekten kesinlikle ama kesinlikle kaçınmalısınız.. Bu deneyimi ya$ayabilmek için kendinize bolca zaman tanıyın.. Monroe, bu deneyimi ba$armak için uyuma ve hala yatakta uzanırken uyanma durumları arasında bir sınır noktası yaratmayı, gözleriniz kapalıyken uyuyacağınızı hissettiğinizde dikkatinizi ba$ka bir noktaya yönelterek pratik yapmanızı öneriyor. Bu sınır noktasını uzun sürelere ta$ıyabildiğiniz kadar ba$arılısınız..

2. Adım :

Önünüzde uzanan karanlığa odaklanın. Beyniniz ve görsel korteksiniz, hala zihinsel simgeler yollamaya devam ediyor. Size dans eden ı$ık hüzmeleri ve ya gün boyu gerçekle$en olayların resimlerini gösteriyor olabilir.. Karanlık dı$ında hiçbir$ey göremeyene kadar bu etkilerin azalmasını sağlayın..

3. Adım : 

Artık dokunma, koku alma, tat alma ve son olarak da i$itsel sinyal ve görüntüler gibi farklı duyguların kaybıyla tanımlanan sınır noktası uykusunun daha derin noktalarını uygulayabilirsiniz..

4. Adım :

Monroe' nun " titre$imsel evre " diye adlandırdığı durumu yaratmak önemli. Monroe, bunun için ba$ınızı manyetik kuzeye vererek, vücudunuzu da kuzey - güney ekseninde konumlandırarak yatmanızı öneriyor. Gözlerinizin önündeki karanlığa konsantre olun ve daha sonra bu odağı vücudunuzdan iki metre yükseğe gelene kadar yava$ yava$ hareket ettirin. Ardından, bu noktayı vücut ekseninize paralel olarak 90 derece döndürün... Ve, bu noktadaki titre$imlere ula$ın.. Ba$ınızın içerisinde vücudunuza doğru yayılan bir dalgalanma, ıslık sesi, ate$ kıvılcımlarının ritmik titre$im dalgasını hissedebilirsiniz..

5. Adım : 

Yatı$ana kadar korkmadan, kendinizi bu titre$imsel durumda objektif ve dikkatli bir $ekilde inceleyin.. Endi$eye kapılmadan bu deneyimi tekrarlayabildiğinizde size moleküler veya atomik seviyeye doğru ciddi bir $ekilde sallanma hissi verdiğini hissedeceğiniz titre$imleri vücudunuzda a$ağı veya yukarı doğru yönlendirebilmeye hazırsınız demektir.

6. Adım : 

Bu, ayrılma sürecidir. Hafifle$tiğinizi ve havada yukarıya doğru süzüldüğünüzü dü$ünün veya asral bedeninizi kapladığı fiziksel alanda döndürdüğünüzü haya edin..



Açıkçası bu noktadan sonra i$in boyutu biraz deği$iyor, çekindiğim için yazmak istemiyorum ancak sormak isteyen olursa bana ula$arak devamını isteyebilir..

edit post

Ben pek uzun vadeli planlar yapmayı sevmem aslında.. Ne olursa olsun, bir$eyleri beklemek, bir$eylerin olmasını istemenin insana her zaman hayal kırıklığı getirdiğine inanırım.. Daha önce " Gerçekten Çok mu ? " adı altında bir yazı yazmı$tım gelecekten istediklerim adına..

İspanyol gitarıydı, bisikletti, Porto Fino'ydu derken zırvalayıp durmu$um..

$u anda bir ev istiyorum, bir ev dü$ünün bahçesinin ortasında bir çınar ağacı.. Nazım'ın istediğinden.. Etrafına dizilmi$, kaldırım ta$larından olu$an bir banket... (!)

Ben orada oturayım Aznavour çalarken.. 
Aznavour söylerken, 
Bir yudum alayım Rakı'mdan.. 
Rakım da yüksek olsun, temiz hava... 
Ve ben her aldığım yudumda, Rakım ile yükseleyim.. 

B*

edit post




Siyaset, din, toplumun etik değerleri.. Bu konular hakkında konu$mak ve yazı yazmaktan pek ho$lanmıyorum ama muhtemelen bu yazının gidi$atı bu yönde olacak.. 


Bilenler bilir, öyle çok dini bütün biri değilim.. Ramazanda içkimi içerim, Bo$lukta hissettiğim zaman kilise ya da cami farketmez.. Kısaca, sosyal bir ihtiyaçtan öteye geçmiyor din konusu benim için.. Ancak.. 

Öncelikle bayramlardan bahsetmeye ba$layayım.. Eskiden, çok heyecanlanırdım bayram geliyor diye. Dü$ünsenize, biz çocuklar için ne kadar büyük bir$eydi. Eskiden sabah babam beni kaldırıp sorardı camiye gelecek misin diye. Bir heyecan ile " Evet " derdim.. Ardından, camiye gittiğimdeki o ambiyanstan çok etkilenirdim hele hele tüm cemaatin, hep bir ağızdan okuduğu Te$rik Tekbiri tüylerimi diken diken etmi$tir bu güne kadar. Cami'den çıktıktan sonraki bayramla$ma sırasında ya$anılan sıcaklıkta cabası.. 

Ardından eve gelir, evde babamın elini öper bayram harçlığı beklerdim :) Ardından ailevi alı$kanlıklar, ziyaretler vs..Ama ne olursa olsun heyecanlıydı.. 

$imdi birde bugüne bakıyorum.. Bayram sabahı 6:30'da kalktım. $öyle bir kendime geldim ve sırf eve gelenler ile kar$ıla$mamak için ofise attım kendimi. Kaybetmi$im.. Ama ne yalan söyleyeyim, aynı zamanda özlemi$im.. Evin camından baktığımda camide namaz kılan insanların yüzündeki huzur ve mutluluğa imrenmedim dersem yalan olur. Eskiden giyeceğim kıyafetleri bile çok özenle seçerken, bir $ort ve bir t-shirt ile çıkabiliyorum.. 

Bir laf vardır ya hani, büyükler söyler.. Nerede o eski bayramlar diye.. 

Bende diyorum, gelsin o eski bayramlar.. O bayramlarda olanlar ! 


edit post



Paul Albert Anka.. Orta ismi pek bilinmez genelde..

Müzik ar$ivimi karı$tırırken buldum diskografisini.. Nasıl bir ses, nasıl bir his ve duygu.. Vakti zamanında bir yerlerde okumu$tum.. İlk plağını 12 ya$ında babasından aldığı para ile yapmı$, ancak bu plak sadece 400 civarında satılmı$... Ardından yaptığı albüm ise tam tamına 9 milyonluk bir rakamı yakalayarak, adeta bir patlama yaratmı$ müzik dünyasında.. Uzatmadan haftanın $arkısı ile ba$ba$a bırakayım sizleri, daha doğrusu haftanın $arkıları zira iki adet var..

İlki Paul Anka - My Way.. Buradan dinleyebilirsiniz..
Diğeri Paul Anka - You're My Destiny Buradan dinleyebilirsiniz..

Herkese mutlu bayramlar diliyorum :)

edit post



Dün ak$am bir film izledim.. Muhtemelen çoğunuz izlemi$sinizdir, adı Invictus.. Morgan Freeman ba$rolü oynuyor ve olay özetle ünlü Nelson Mandela'nın ( diğer adı ile Madiba ) hayatı..

Filmin konusu, bir ülkenin bir spor müsabakası ile nasıl birle$tirilebileceği.. İzlerken ister istemez dü$ündüm, Dünya Kupası'nı, $u anda herkesin Basketbol'da ki ba$arımız hakkında konu$tuğunu.. Bilgisi olan, olmayan.. Yanlı$ anla$ılmasın bunu kötü bir$ey olarak söylemedim.. Ama bir milletin nasıl bir konu uğruna tek yürek olabildiğini gösterircesine insanların ağızlarından çıkıyor kelimeler.. Her baskette, mütemadiyen her evde yumrukların sıkılarak " Evet " dendiğini duyar gibi oluyorum " Hayır'a " gitmemizi arzu ettiğim ( ! ) $u günlerde...

Neyse.. Payla$mak istediğim bir $iirdi... Filmden..

Beni sarmalayan gecenin içinde, 
Uçtan uca giden maden kadar karanlıkta.. 
Minnettarım onlara, hangi tanrılarsa ! 

Zapt edilemeyen ruhum adına, 
Ba$ıma bir durum geldiğinde..
Ne ürktüm, ne de ağladım yüksek sesle.. 

Kader sopaladığında beni, 
Başım kanadı ama boyun eğmedi.. 
Öfke ve acı dolu bir yerin ötesinde, 
Ölüm korkusu uzaktan belirdiğinde,
Onca yılın belası yine de..
Görecek, beni bulduğu zaman.. 

Korkusuzum ben...
Farketmez kapı ne kadar dar olsa da.. 
Defterimde ne kadar ceza olsa da. 
Kendi kaderimin efendisiyim.. 
Kendi ruhumun kaptanıyım..

edit post

Dusk..

12:05



Yakın zamanda bu kadar uzun bir yolculuk yapmamı$tım.. Kilometre olarak, benim için olan standartlara yakın olsa da uzundu.. Uzun, sessiz, karı$ık, derin ve kısır bir döngü....

Uzundu, çünkü yol hiç bitmedi.. Pencerenin önünde otururken, rakımı yudumlamak için her kafamı kaldırdığımda aynı $eyleri görüyordum. Sanki tren gidiyordu, daha sonra gittiği kadar geriye dönerek o yolu tekrarlıyordu..

Sessizdi, çünkü insanlar hiç konu$madı.. Beynimin içerisinde dü$ünceler uğuldarken, annesine yemek için bağıran çocuğun, sevgilisi ile telefonda kavga eden kadının ve hatta a$ırı alkol almı$ bir vatanda$ın söylediği $arkıları dahi duymadım, duyamadım daha doğrusu.

Karı$ıktı, çünkü dü$ünmekten alamıyordum kendimi. Aldığım her yudumda biraz daha a$ırı dü$üncelere kapılıyor, yaptıklarım, yapacaklarım ve yapmak istediklerimi dü$ünüyordum.. Her yaptığımın sonundaki hüsran, her yapacağımın sonrasında gelebilecek muhtemel pi$manlık ve her yapmak istediğimin önündeki o kesin ve net bariyerler.. Karı$tıyordu..

Derindi, çünkü.. O yolun uzunluğu, insanların sessizliği ve dü$üncelerin karı$ıklığı bir anda birle$erek o sonsuz mavilikte(!) biraz daha dibe çekiyordu...

Evet.. ve kesinlikle kısır bir döngüydü, çünkü.. Her fersahta, aldığım bir yudum ile kendime geliyor, her$ey yeniden ba$lıyordu.. Ne dü$ündüğümü anlayabiliyor, ne de etrafımda olan bitenleri..

Deği$ik bir ruh hali.. Sonradan dü$ündüğümde bir plağa benzettim kendimi, daha doğrusu iç sesimi.. Plaktan çıkan o sesi çok severim, ancak plağın iğnesi kırıldığında ne plağın bir özelliği kalır ne de çıkardığı o sesin bir güzelliği.. Ne güzelliğim kaldı, ne özelliğim..

Ancak, ne olursa olsun son yudumu aldığımda bir laf ettim ki hiç sevmem..

Kocaman bir ke$ke ! Ke$ke dedim, ke$ke benim iradem olmadan yapmak zorunda kaldıklarım, bırakıldıklarım yerine $u anda ne yapsam diyerek bir karar verme a$amasında olduklarım yer deği$tirseydi.. Belki o zaman bende $irinleri görebilir, bu dünyaya bir çocuk getirmeyi dü$ünebilirdim.. :) Neyse ki her$eye rağmen gülebiliyorum..

Bu arada.. Farinelli'den Lascia ch'io Pianga adlı parçayı dinlemenizi $iddetle öneririm :)

edit post

Maske..

01:42



Gizle beni ve yardımcım ol, 
Böylesi bir maske bir gün, amacımın biçemi oluverir.. 

*On kinci Gece

Shakespeare'e ait yanlı$lıklar komedisi..

edit post


Ben yatıyorum,
Sen sanki beni ok$uyorsun..
Biliyorum, değiyor..
Tenimin, tenine değdiğinde ki o sıcaklığı hissediyorum.
Elimi uzatıyorum,
Sen gidiyorsun..

Son birkaç gündür çok sıkıldım.. İnsanlara iyi görünmek zorunda olmaktan sıkıldım. Kötü olduğumu hissettiklerinde " Neyin var? " sorusu ile kar$ıla$maktan sıkıldım çünkü. Yaptığım, istediğim her$eyi elime yüzüme bula$tırmaktan sıkıldım.. Önüme çıkanlardan, çıkmasını umduğum ve çıkmayanlardan sıkıldım.. Kısaca, hayattan sıkıldım.

Biliyorum her$ey cesaret meselesi!

Hissediyorum, sona yakla$ıyorum.

edit post

Deği$ik zamanlar oluyor.. Bilmem, size de oluyor mu... ?! 

Yapmak istediklerim var.. Gitmek istediğim yerler, yanında olmak istediğim.. Birde dü$ündüğüm, yapmaya çalı$tıklarım.. Ve, böyle görünmeyenler.. 

Mutlu muyum diye soruyorum arada kendime, cevabım hep aynı.. İyiki, iyiki, iyiki.. Bu çok mutluyum demek oluyor lugatımda. Ama diğer yandan da hüzün var, yanlı$ anla$ılmanın, daha doğrusu olduğu gibi anla$ılamamanın sürekli üstüme abanmakta olan baskısı.. 

Bilesin ki istiyorum. Hemde çok. Sadece korkuyorum her$eyin tekrarlanmasından. 

İstiyorum.. Deniyorum..

edit post



Beni adını Leylak koydum. 
Baharın.. 
İlk ve tek.
Hatta seninde ismini deği$tirdim.
Adından yapılan $arabın tadı dola$ırken damağımda, 
Ben bilinçli bir sarho$a dönü$üyorum damarlarımda. 



Geldi geliyor derken, bir bakmı$sınız açmı$ Leylak(!)'lar.. Bahar gelmi$ anlayacağınız.
Ortalıkta bir sürü $ey dola$ıyor, sizler onun kokusuyla dalıyorsunuz masallara. Bekliyorsunuz, gözünüz sürekli tek bir yerde. Gelecek bir iki satır belki.

Biraz burkuluyor insan. Bazende zaman geliyor mutlu olmaktan alamıyor kendini. Kendime kızdığım, hatta bu kızgınlıktan çıldırdığım anların sayısıda az değil.. Hele ki O Leylak'ın boynunu bükük görüyorsunuz ya. Ne yapacağınızı bilemediğiniz bir halde, ruh gibi dola$ıyorsunuz ortalıklarda.

Cemal Süreyya iyi anlatmı$ durumu..

Sen tam tabancayı, 
$akağına dayamı$sın.
Kapı açılıveriyor.
Ve üstündekileri, 
Bir bir fırlatıp atan.. 
Bir Leylak sesi.

Sarı laleler diyorsunuz, ardından laleler yerine bir bakıyorsunuz kucak dolusu mor, güzel kokulu leylaklar kucağınızda. Kimseye vermek istemiyorsunuz o güzel kokulu, huzur(!) dolu Leylak'ları. Artık olmasın diyorsunuz..

Bekliyorsunuz, bekliyorsunuz.. Ve bekliyorsunuz. Uykuya dalıyor, o sesi bekliyorsunuz.



edit post

Bir prenses varmı$.. İki ayaklı prenses hatta! İnanabiliyor musunuz?

Ben bunun hikayesini anlatacağım.

Yakında, Coming Soon, Prochainement, Demnächst, En Fecha, Próxxima, Prossimamente.

edit post



Gitmekten bahsediyoruz ya bir süredir.. $u yazdığım bir önceki yazı ile anladım, ne kadar çok gitmek isteyen varmı$..

Kendimi de aralarına kattığım zaman yabancılık çekmiyorum, en azından artık diğer(!) $eylere çektiğim kadar. " Böyle bir$ey olamaz, böyle bir$ey söyleyemez "cümleleri yerine " Bu satırları bir yerden tanıyorum " diyorum her seferinde.

Ben gidiyorum, önümde ayak izleri yok. Ne zaman nasıl olacağını bilmiyorum ama evet olacak, mutlaka. Kusura bakmasın o kimseler, arkamda bende ayak izi bırakmayacağım. Varsın benim istemediğim kimse bilmesin nereye gittiğimi. Bence önemi yok.

Birde.. Gitmeden önce söylemek istediklerinizi, söylemek istediğiniz ki$ilere söylemeye çalı$ın..

Ben yapamadım, pi$man oldum..
Ben yapamıyorum, pi$manım..
Ben yapamayacağım, pi$man olacağım..

İlgili $arkı tahmin ediyorum ki birçok ki$inin bilgisayarında vardır. Sezen Aksu - Gidiyorum.. Buradan $arkıya ula$abilirsiniz.

Gidiyorum bütün aşklar yüreğimde
Gidiyorum kokun hala üzerimde

Sana korkular bıraktım bir de yeni başlangıçlar

Bir kendim bir ben gidiyorum

edit post





Herkes takdir edecektir ki her insanın bir dayanma sınırı vardır. Bazen gerçekten önemli olaylar kar$ısında soğukkanlılığımızı koruyabilirken, bazende hiç üstünde durulmayacak kadar küçük $eyler kar$ısında a$ırı tepkiler verebiliyoruz. Hep birlikte ya$ıyoruz, hep birlikte görüyoruz.

Olan bir olay, ayrılmak zorunda kalınılan sevgili, aile ile olan sorunlar, kötü giden okul, ya$anılan talihsizlikler... Kısaca her$ey.

Kendime $öyle bir bakıyorum da, gerçekten katlanılmaz durumlar gerçekle$ebiliyor bazen. Ama ne olursa olsun bunlar kar$ısında dik durabildiğin kadar varsın derim içimden. Ve, kesinlikle sende bu cümleyi kurmalısın. Sadece kurmak değil, benim yapamadığımı yapıp, uygulamaya da geçirmelisin.

Ben çoğu zaman uzakla$ırım böyle durum ve anlarda. Sadece insanlardan değil, dü$üncelerimden, hislerimden, nefretimden ve sevgimden hatta. Kaçmak diyenler oluyor, bencilsin diyenlerde en az onlar kadar var. Hele ki korkak diyenlerin sayısını ne siz sorun ne ben söyleyeyim.. Enden durumlar dı$ında anlatmam neden böyle yaptığımı, istemi$imdir yapmı$ımdır. Kar$ımda ki insan çoğu zaman bunun farklı bir $ekilde olsaydı kendine de zarar verebileceğini asla ama asla dü$ünemez. Bende anlatmam.. Anlayamaz ki hiç anlatamam.

Hiçbir$ey dü$ünmemek için ya bir $eye odaklanırım, ya dikkatimi dağıtırım. Sende böyle yapmalısın ve bunun için bir yol bulmalısın.. Keyif aldığın $eylere yakla$ıp, diğer her$eyden uzak durmalısın hatta. Bir süre belkide. Eminim çok iyi gelecektir.

Ne demi$ler, " Bir koyundan iki post çıkmaz... " Sen sınırını belki biliyorsundur, ama kar$ındakiler ya da kar$ına çıkabilecekler emin ol ki bundan bir haber olacaklardır.

Her$eyden önce senin için senden daha değerli bir$ey yok, unutma ki etrafındaki insanları mutlu etmek istiyorsan ya mutlu olacaksın ya öyle görüneceksin.. Buyursunlar buna da bencillik desinler diyenler.

Dağınık oldu biraz biliyorum ama böyle geldi içimden. Kendi içimde de çok dağınığım ondan olsa gerek.

1, 2, 3, 4..

Geldi, bitti, geçti ve gitti.

Ve ufak bir sır..

Bende kaçıp gitmek üzereyim bir$eylerden. Bu sefer farklı olanından.


On a mountain up north
I will build a small house
Made of wood, stone and straw
I'll let nobody in
Neither family nor friends
Nor the postman can come
This escape can't keep going on
'Cause I can't take it no more
I'm not so strong
I will sit there and stare
When the ocean runs wild
Until I'll forget your name
Then I'll burn up the straw
Take it down stone by stone
And make a raft of the wood

edit post




İnsanoğlunun varolu$undan beri ihtiyacıdır konu$mak. Muhabbet etmek, dertle$mek, payla$mak daha ziyade.. Bunun için farklı yollar seçilmi$, hepsi birbirinden ayrı keyifli ve ayrı gerçeklikte..

Fakat..

Bunların içerisinde bir tanesi var ki, hem beni hemde birçok insanı daha sıkı bir araya getiriyor. Az çok beni tanıyanlar neyden bahsettiğimi anlayacaktır. O güzel sohbetlerin kaynağı olan rakı sofralarından bahsediyorum pek tabii. Çoğu zaman daha samimi, daha içten ve daha keyifli olanlardan.

Benim için gerçek sofralar tren yolculuklarında kurulanlar, gerçek muhabbetler ise orada edilenler... Özeller benim için, ve benim gibi gerçekleri sevenler için..

Ben yalnız kalmayı seviyorum. Ama aynı $ekilde, tanımadığım insanlar ile güzel sohbetler yapmayı da. Ve inandığım bir$ey var ki, gerçekten, hakkı ile rakı içen bir insanın mutlaka payla$acakları, öğretecekleri vardır bana. Gece Eski$ehir'de canım sıkılıyor. O hareketli ortamlara çıkmaktansa biraz daha dinginlik dileyip evde oturuyorum.. Rakı ve muhabbetin o e$siz birle$iminde ki " çın sesi " (!) çağırıyor ne yapabilirim diye dü$ünürken.

Ankara tren garından 23:30'da kalkan Fatih Ekspresi.. Saat 02:45 civarında Eski$ehir garında oluyor. ( Daha önce biraz daha farklı idi bu trenin saatleri, maalesef hatırlayamıyorum. ) Ve burayı bir durak bilerek yeni hikayelere açılıyor o tren.. Ve içindeki yolcular. Ve ben o hikayenin içerisinde olmak istiyorum. Hiçbir$ey dü$ünmeden atlıyor gidiyorum. Trene bir huzurla biniyorum, her geçen dakika biraz daha huzur doluyor içimde. Ve biliyorum o her yudumla çok daha fazlası olacak. Hiç yerime oturmadan ilerliyorum restauranta doğru.. İçerisi kalabalık, dediğim gibi sevmem ben kalabalık yerleri. Ama masalardaki Rakı kadehlerini görünce anlıyorum ki bu tam istediğim türden bir kalabalık.

Bir masa kestiriyorum gözüme, ya$lı bir amca oturuyor. Yava$ça ve hakkıyla yudumluyor kadehinde bulunan beyaz rüyayı. " Afiyet olsun, müsait mi acaba ? Oturabilir miyim? " diyorum. Kafasıyla i$aret edip, eliyle gösteriyor. Oturuyorum. Belli bir süre etrafımı gözlemledikten sonra sipari$imi veriyorum. Kar$ımdaki amca gülümsüyor, " Otururken tahmin etmi$tim rakı içeceğini, ne iyi yaptın da oturdun. " diyor. Deği$ik bir mutluluk ile gelen ve geçen saatler boyunca ya$anacakların heyecanı sarıyor beni. Rakı'mı koyuyorum.. O anda, sanki anla$mı$ız gibi göz göze geliyoruz. Kadehlerimizi kaldırıyoruz, $ereflerimize.. Anlıyorum ki o "çın " sesinin çağrısına cevap vermekle ne kadar da iyi yapmı$ım.

İ$te benim için Gerçek Sofra budur. Hiç tanımadığınız insanlar ile bile, sanki çok uzun zamandır tanıyormu$çasına anla$abileceğiniz bir ortaklık. Tanıdıklarınız ile payla$tıklarınız, mutlaka paha biçilemez türden.

Zaman ilerliyor. Restaurant'a ilk gözüme çarpan duvarda asılı duran afi$ti. " Atatürk'ün sevdiği $arkılar " diyordu çalan $arkılar için. İçim daha bir ürperdi. Bir yudum rakı, güzel bir sofra, mükemmel bir sohbetin yanına yakı$abilecek daha güzel bir$ey olamazdı herhalde. Fakat, birden susuyor $arkılar. O saatten sonra çalınamayacağını söylüyorlar. Hemen yanımda götürdüğüm bilgisayarımı açıyorum. Ya$lı, Engin Amca'dan izin istiyorum. " Tabii " diyor yine kafasını sallayarak. " Gamzedeyim Deva Bulmam " çalıyor.. Kudsi Ergüner. Yine o gülümsemesini takınıyor Engin Amca. Ba$lıyoruz, sohbete.. Bana Kudsi Ergüner'in babasından, dedesinden bahsediyor. Yine öğreniyorum bir$eyler.

İ$te benim için Gerçek Muhabbet budur. Kar$ılıklı birbirinize bir$eyler katabildiğiniz, bir$eyler öğrenebildiğiniz, bir$eyler payla$abildiğiniz kadar..

Derken restauranta 6 tane, siyah takım elbiseli adam giriyor. İnsanlar pek odaklanmıyor ama dikkatlerini üzerlerine çektiklerini bir an dahi olsa da fark ediyor onlarda. Hele ki ellerinde ki garip $ekilli siyah çantalar daha bir deği$ik yapıyor ortamı.

Zaman geçiyor, Bilecik taraflarında sonradan emekli bir öğretmen olduğunu öğrendiğimiz ya$lı bir teyze kalkıyor ayağa, adamların yanına gidiyor elindeki rakı kadehiyle. Söylenmeye ba$lıyor. " Sizin i$iniz ne ! Bu kadar insana yazık değilmi ?! " diyor ama kimse ne olduğunu çözemiyor. Yaptığımız tek $ey meraklı gözler ile izlemek. Ardından.. Teyze ile aralarında geçen kısa bir konu$manın.. Grup kendi aralarında konu$uyor. Çantalarına uzanıyorlar. O anda restaurantta bulunan herkesin gözünde olu$an bir parıltı.. Enstrumanlar çıkıyor, ba$lıyorlar çalmaya.. Bütün masalar birle$iyor, herkes birbirine doğru bakıyor. Herkes aynı $arkıyı, bir ağızdan, aynı his, aynı duygu, aynı keyif ile söylüyor..

İ$te burası da Gerçek Sofra ve Gerçek Muhabbet'in birle$tiği yerdir. Benim için... Birbirini tanımayan insanlar, birbirlerini yıllardır tanıyormu$çasına bir$eyler payla$ıyor. Peki hepsini ortak noktası ne ? Rakı içiyorlar ve hayattan keyif almayı çok iyi (!) biliyorlar.

Zaman ilerliyor.. Gün çoktan aydınlanmı$. Önce İstanbul'un o mükemmeliyeti görünüyor buğulu camlarından trenin. Ardından Haydarpa$a'da ki rayların karı$ıklığı.. Oturulduğu gibi kalkılıyor masalardan. Herkes birbirine iyi dileklerde bulunuyor ve birçok ki$inin bulu$ma noktası olan yer, Haydarpa$a'da bitiyor bu hikaye de..

Ardından Kadıköy'de ( ki benim tercihim Moda ) bir kahvaltı yapılıyor. Huzur, mutluluk, yalnızlık, farkındalık(!) ve endi$e.. Her$ey var bu öğünde. Saat 10:00 civarın Haydarpa$a garından Eski$ehir yönüne gidecek olan Ba$kent Ekspresi'ne biniyorum, dönüyorum hayatı bıraktığım yere.. Eski$ehir'e..

Nedendir bilmiyorum ama pek çok zaman daha samimi geliyor yukarıda dediğim gibi. Ve bu kesinlikle içinde Alkol olduğu için değil, ve o tatlı, içten sohbetle beraber Rakı oluduğu için.

Her$eyden önce sohbetinde, sofranında, insanlarında(!) gerçek olduğu için..

edit post



Bu seferki biraz e$$ekliği geçti sanırım..

Çok uzak kaldım buralardan. Eksikliğini hissettim çoğu zaman ama olması gerekiyordu, uzak durmam, kendimi çekmem gerekiyordu bir bakıma. Her zamanki gibi yine " ke$ke " dedim i$te.. Ke$ke bu kadar uzun uzak kalmasaydım dedim. Sonra kafama indi ta$lar birer birer, birileri tarafından.

Sanırım döndüm artık. Hem kendime, hem dünyaya. Bununla beraber gelen bir soru, " Ne oldu da dünyaya döndüm ben ? Ne oldu da farkettim her$eyi(!). " Yapboz tamamlandı.. Birde ben tamamlanabilsem. Çok fazla hata yapıyorum bu aralar. İnsanlar yapbozlara ba$larken dı$arıdan içeriye doğru gider ya, ben içeriden dı$arı gitmeyi seçtim. Zorla$tırdım, sanırım..
Hepsinin, her$eyin farkındayım. Kırdığım insanlar mı? Yokmu$ gibi davrandıklarım mı? Yoksa, hiç olmayıpta olduğuna inandığım $eyler mi?

Bunu bilmiyorum. Bildiğim tek$ey dün ile bugün arasında bile Bug çok farklı. Geçmi$teki ile mutlaka. Bu ak$am hep diyorum,

Bazen.. Ne yaparsan yap olmuyor bazen.

Olmalı, olmalı.. Olmasını sağlamalıyım diyorum kendime. Sonra ne oluyor ? Olmaması için elimden geleni yapıyorum.

Eskiden olsa bu kadar karamsar olur muydum bilmiyorum ama artık kendimde ne güç, ne kuvvet ne de cesaret görüyorum. Herhangi bir$ey için. Yaparken, dokunurken hatta ve hatta bakarken korkuyorum. İnsanlara " Nasılsın? " diye sorarken 10 defa dü$ünüyorum.. Ne olacak halbuki. Yok i$te, değil öyle. Oluyor, o bakı$ları görmek istemiyorum bir daha!

Öğrenmem gereken çok $ey var, öğrenmeliyim, öğrenmeliyim.. Kesinlikle !

Tekrar Merhaba Dünya !




edit post